30 Temmuz 2010 Cuma

Rehbersiz Olunca



Bir ağaç onu dikip ilğilenen biri olmadan kendi başına büyürse sadece yaprak açar, fakat işe yarar meyve vermez. Aynı şekilde bir mürid, kendisini derece derece terbiye edecek bir üstadı olmadığı vakit, nefsinin boş yönlendirmelerine kölelik yapar, kendi başına kurtuluş yoluna ulaşamaz.



28 Temmuz 2010 Çarşamba

Kazanımlara Şükürsüzlük

İstediğine kavuşanın onu korumasının yolu, özen, saygı ve minnet içeren şükürdür. Yaradan'ın lütuflarına vefasızlık eden yeni nimetlerin kapısını kapatır.


''Biz insana nimet verdiğimizde, şükürden yüz çevirir, başını alır uzaklaşır. Fakat kendisine sıkıntı dokununca, bir de bakarsın, uzun uzun yalvarır durur. '' -Fussulet/51.ayet-


''Kullarımdan gereği gibi şükredenler çok azdır.'' - Sebe /13. ayet-


İstediklerimiz bize sunulursa, bir zamanlar onlar için yalvardığımızı unutacak mıyız? İçtenlikle teşekkür etmeyi ihmal edecek miyiz? Yoksa elimizdeki emanetlere duyarsızlaşarak onları değersizleştirecek miyiz? Bize sunulan her değer, Evrenin sahibinin aziz bir eseridir. Aziz bir eserinizi nankör bir insanın emanetine verir misiniz? Evrenin Hikmetli Hakimi bize neden lutfetsin? Gereğini yerine getiremeyeceğimiz sorumluluğu istememiz doğru olur mu?



Her halde en büyük kusurumuz; istediklerimiz bize sunulduğunda birer emanet gözüyle bakmıyoruz. Gereği gibi şükretmekden veya hiç şükretmeden, teşekkür etmeden sürekli istiyoruz....

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Bereketli Zamanlar

''Apaçık kitaba yemin olsun ki, Biz Kur'an-ı mübarek bir gecede indirdik. Biz, gerçekten uyarıcıyız. O mübarek gecede, her hikmetli iş katımızdan bir emirle ayırt edilir...'' -Duhan, 1-4 ayet-



Gecenin evvelinde Duhan suresini okuyan kişi için, yetmiş bin melek sabaha kadar istigfarda bulunur. -Tirmizi-



Muhasebe gecesi... Tevbe-i nasuh gecesi... bir senelik amellerin Rabbül alemine arz olunduğu gece... kulluğumuzu ihmal ettiğimiz, gafletle geçirdiğimiz zamanları bir nebzede olsa telafi gecesi.... İlahi rahmetin çoştuğu gece...

-Gecemiz, Berât kandilimiz mübarek olsun-


25 Temmuz 2010 Pazar

Berât Gecesi

Şa'bân-ı şerîfin 15'inci gecesi "Berât gecesi"dir. Bu gecede hiç olmazsa bir tesbih namazı kılınır.

Berât gecesinde 100 rek'atlı hayır namazı vardır ki, kılan kimse o sene ölürse, şehitlik mertebesine nâil olur.

Namaza şöyle niyet edilir:

"Yâ Rabbî, niyet ettim senin rızâ-i şerîfin için namaza. Beni afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle. Kasvet-i kalbden, dünya ve âhiret sıkıntılarından halâs eyleyip süedâ defterine kaydeyle, Allâhü Ekber"

Her rek'atte Fâtiha-i şerîfeden sonra 10 İhlâs-ı şerîf okunur. İki rek'atte bir selâm verilerek 100 rek'atte tamamlanır. Her rek'atte 100 İhlâs-ı şerîf okumak sûretiyle 10 rek'at olarak da kılınabilir.

Namazdan sonra, (Hz. Allâh'ın HÛ ism-i şerîfinin ebced hesâbına göre adedi olan) 11 şey, (TÂHÂ'nın ebced hesâbıyla adedi olan) 14 kere okunur. (TÂHÂ Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz'in ismidir.)

Okunacak olanlar:

İstiğfâr-ı şerîf: 14 kere
Salevât-ı şerîfe: 14 kere
Fâtiha-i şerîfe (besmeleyle): 14 kere
Âyetü'l-Kürsî (besmeleyle): 14 kere
"Lekad câeküm..." (besmeleyle): 14 kere [Tevbe suresinin son iki ayeti]
14 kere "Yâsîn" dedikten sonra 1 Yâsîn-i şerîf [Yasini şerifte 7 zahiri 7 batini mübin vardır. böylece 14 olur.]
İhlâs-ı şerîf (besmeleyle): 14 kere
"Kul eûzu birabbil-felak..." (besmeleyle): 14 kere
"Kul eûzu birabbin-nâs..." (besmeleyle): 14 kere
14 kere:

سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ ِللهِ وَلاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَاللهُ اَكْبَرُ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ

"Sübhânallâhi vel-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azıym"

Salevât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye okumak efdaldir): 14 kere

Bunlardan sonra duâ yapılır.

23 Temmuz 2010 Cuma

Devreden Zaman

''Allah, zikretmek ve şükretmek isteyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirendir.''
-Furkan 62.ayet-

İbn Abbas(ra.)bu ayetin tefsirinde ''gece ile gündüzün, amel etmeye ihtiyaç duyulan hususlarda birbirine halef kılındığını'' söylemiştir.


Enes b. Malik(ra.) de, bu ayetin nüzulü üzerine Peygamber efendimiz(sav.), bir gece kur'an okuyamadığı için üzülen Hz. Ömer (ra) ''Ey Hattab oğlu, andolsun ki Allah senin hakkında bir ayet indirdi'' deyip bu ayeti okuduğunu ve ''Geceleyin kaçırdığın nafile ibadetleri gündüzünde; gündüz kaçırdığın yahut yapamadığını da gecende ifa et.'' buyurduğunu nakleder.



22 Temmuz 2010 Perşembe

Hesabınızı Size Veremiyoruz!

18-7-2010/pazar günü, http://tefekkur-tezekkur.blogspot.com/ adresli blogumun ve aynı google hesabıyla açmış olduğum diğer üç blogumun da, kumanda paneline girmem için her zaman ki kullanmış olduğum şifrem kabul edilmedi. Yeni şifre aldım, bu defa yeniden blog oluşturmam için bir aşama ile karşı karşıya kaldım. Aynı google hesabı ile tekrar blog oluşturdum ama yine de diğer bloglarıma ulaşamadım.

Blogger yetkililerine mail yoluyla irbat kurulabilecek bir yer göremedim. Sadece bazı formlarla irtibat mümkün oldu. Bana sunulan cevap ise şu oldu: Raporunuz için teşekkür ederiz. Araştırmamızı tamamladık ve şu an için hesabınızı size geri veremiyoruz. Verdiğiniz bilgilere göre bu hesabın sahibi olduğunuzu doğrulayamadık. Hesabın sahibi olduğunuzu doğrulayan ek bilgiler verebilecekseniz, lütfen şu sayfayı ziyaret edin diye bir link verdiler. Tüm detaylarıyla doldurmama, defaatle yinelememe ragmen, bloglarım bana verilmedi! Blogger yetkililerinin nasıl bir çalışma tarzları var anlayabilmiş değilim... Kendilerine ne diyeceğimi bilemiyorum...

Bu olayla karşılaşmadan bir gün evvelinde içimden blogumun kopyasını almak geldi. ''dışa aktar'' butonunu kullanarak kopyasını aldım. Çok enteresan bir hal... eğer o anki hislerime kulak verip kopyasını almamış olsaydım şuan hiç bir yazım ve sizlerin yorumları elimde olmayacaktı. Bu da Allah(cc) hu'nun başka bir lütfu oldu bana... Hadisi şerifte Efendimiz(sav.)''zorluk gelip şu kayanın içine girse, muhakkak kolaylık gelir onu ordan çıkarır'' buyuruyorlar...

20 Temmuz 2010 Salı

Diken Eken Adam

Tatlı sözlü, fakat sert huylu adamın biri yolun üstüne dikenler ekti. Oradan geçenler onu ayıpladırlar, dikenleri söküp atmasını istediler. Adam söylenenlere aldırış etmedi. Dikenler her geçen gün büyüyor, gelip geçenleri rahatsız ediyordu. İnsanların elbiseleri dikenden yırtılıyor, yoksulların ayakları parçalanıyordu. O beldenin valisi ''Bu dikenleri sök'' diye emir verdi. Adam da, ''Efendim sökeceğim'' dedi.


Yarın sökerim, öbür gün sökerim derken zaman geçti. Dikenler kökleşti. Vali adamı yanına çağırıp yine ikaz etti: ''Şu dikenleri bir an önce sök. Sözünde dur. İşini erteleme.'' Adam yine, ''Merak etmeyin, sökeceğim.'' deyince vali, '' Sen yarın diyerek yapacağın işi erteliyorsun. Her geçen gün o dikenler büyüp güçleniyor. Derinlere kök salıyor. Dikenleri sökecek olan sen ise her gün ihtiyarlıyorsun. Gücün kuvvetin azalıyor.''


Sen her kötü huyunu, bir diken bil. O dikenleri, Hz. Ali'nin Hayber kalesi'nin kapısını kopardığı gibi, nefsinle mücadele ederek sök, at. Öyle yapamıyorsan, o dikenleri aşılayıp gül fidanı haline getirecek bir mürşid-i kamil bul. Kötü huyların iyiye çevrilmesine mürşid-i kamil rehberin olsun.



19 Temmuz 2010 Pazartesi

Dünya ve Ahiret Saadeti

İnsan ibadet çokluğu ile değil nefsinin çirkin sıfatlarını temizlediği kadarıyla kâmil olur.


Kalp zikirle, ahlâk tefekkürle temizlenir. Zikir ve tefekkür olmadan insan kendini temizleyemez. Kalp temizlendiği zaman ise hem dünya hem ahiret saadetine sebep olur.

Sermayesi Eriyen İnsan

Büyük islam alimi Fahrüddin Razi (rh) ''Tefsirü'l- Kebir'' diye bilinen ''Mefatihü'l-Gayb''ını bitirmek üzeredir. Asr suresine kadar gelmiştir. Fakat bu surenin ''Andolsun zamana ki, insan gerçekten büyük bir ziyan içindedir.'' mealindeki ilk iki ayet arasında münasebet kurmakta zorlanmaktadır. Allah Teala'nın üzerine yemin ettiği ''zaman'' anlamındaki ''asr'' ile insanın ''hüsran''ı, yani yanılgısı yahut uğradığı büyük zarar ilişkisine dair düşündükleri dair düşündükleri içine sinmemektedir.

Bu sıkıntıyla çıkıp dolaştığı günlerden birinde, pazarda buz satan bir adama rastlar. Adam,etraftan gelip geçenlere yalvarırcasına şöyle seslenmektedir:

-Sermayesi eriyen şu kula merhamet edin!

Razi bu sözleri duyar duymaz;

-Anladım, der; Asr suresini şimdi anladım.

16 Temmuz 2010 Cuma

Ömür ~ Zaman




-Bir şeyin kıymetini bilmek, o şeyin varlık sebebini, maksadını bilmekle mümkün.-






15 Temmuz 2010 Perşembe

Korkularımız Bizi Ele Verir...

İçimizdeki korku ve sevğilerimiz bizim değerimizi gösterir. Kimden neden korktuğumuza ve kimi, niçin sevdiğimize bakmalıyız. Yersiz ve gereksiz korkular, iman zayıflığından kaynaklanır. İman bütün alemleri sahibi Yüce Allah'a inanmak, güvenmek ve teslim olmaktır. Allah'a gerçek manada tevekkül eden insanın kalbinde başka korku ve endişeye yer olmaz. Allah'a layıkıyla kulluk edenler, ferasetle dünyayı, olayları ve insanları gerçek haliyle tanırlar. Dünyayı gerçek haliyle gören kimse ise kalbini fani olan dünyaya bağlamaz.




13 Temmuz 2010 Salı

Her Şeyin Bir Cevabı, Karşılığı Vardır





''Ne zaman gökyüzüne bir nefes, dua gönderdin de, ardınca ona benzer bir iyilik gelmedi? Dikkat etsen, her an uyanık olsan, yaptığın işin cevabını görürsün... İşaret dilini iyi bilen kişiye açık söz söylemeye gerek var mı?''







10 Temmuz 2010 Cumartesi

Ebû Bekr-i Sıddîkın yolunun yüksekliği


Bu kıymetli yolun üstünlüğü ve bu yolun büyüklerinin yüksekliği, sünnete yapışdıkları ve bidatlerden kaçındıkları içindir. Bunun içindir ki, bu yüksek yolun büyükleri, yüksek sesle zikir etmekden bile sakınmışlardır. Kalb ile sessiz zikir etmeği emir buyurmuşlardır. Şarkı, kasîde, ilâhî gibi şeyler okumağı, raks, dans etmek gibi oyunları ve Resûlullah (s.a.v) efendimiz ve dört halîfesi (rıdvânullahi aleyhim) zamanlarında olmayan vecd ve tevâcüd, yani kendinden geçmek, şüûrsuz hareket ve sözleri yasak etmişlerdir. O büyükler zamanlarında bulunmayan halvet yanî yalnız başına kalmak ve erbaîn yanî kırk gün bir yere kapanıp çile çıkarmak yerine, insanlar arasında, kalbini Allah ile bulundurmak saâdetine kavuşmuşlardır. Sünnete yapışarak, çok kıymetli şeyler elde etmişlerdir. Bidatden sakınarak, yüksek derecelere kavuşmuşlardır. Bunun için, başka yoldan ilerleyenlerin, en son ele geçirdikleri şeyler, bu büyüklere, dahâ başlanğıçda verilmiş, bunların yolu, bütün yollardan üstün olmuşdur. O büyüklerin sözleri, kalb hastalıklarına ilâçdır. Onların, acıyarak bakışları manevî hastalıklara şifâdır. Talebelerini bir bakışla, dünyâ ve âhırete düşkün olmakdan kurtarırlar. Çok kıymetli, yüksek himmetleri, yardımları; sevenleri, kötülüklerden, manevî çukurlardan çıkararak, ilâhî nimetlere kavuşturur.


Fakat şimdi, bu yol ele geçmez olmuşdur. Örtülmüş, görünmez olmuşdur. Bu yolda olduklarını söyleyenler, o büyüklerin izlerinden ayrılmış, o büyük nimetleri elden kaçırmışlardır. Her yere baş vurmakda, kıymetli cevherlere arka çevirip, birkaç saksı parçası ile oyalanmakdadırlar. Çocuklar gibi, taş toprakla oyalanmaktadırlar. Sıkıntılarından, şaşkınlıklarından, o büyüklerin yollarını unutmuşlardır. Kimisi, bağırarak zikir etmekde, kimisi şarkılarla, kasîde okumakla ve oynamak, zıplamakla vakit geçirmektedir. Halk arasında, Allahü teâlâyı hâtırlayamadıklarından, kırk gün bir yere kapanıp halvet yapıyorlar. Dahâ çok şuna şaşılır ki, bu bidatleri yaparken, o mübârek yolu kuvvetlendirdiklerini, olgunlaştırdıklarını sanıyorlar. Bu yıkıcılıklarına, tamîr ve onarım diyorlar. Allahü teâlâ, bunlara akıl ve insâf versin! Bu yolun büyüklerinin, yüksekliklerinin kokusunu bunlara duyursun! Nûn sûresindeki ve Sâd sûresindeki âyet-i kerîmeler hürmeti için, sevgili Peygamberi ve onun temiz Âli hâtırı için (s.a.v) bunları gaflet uykusundan uyandırsın! Böyle asılsız ve uydurma şeyler, buralarda yayılmışdır. Öyle olmuş ki, büyüklerin yolu büsbütün örtülmüşdür. Önüne gelen, reform yapmış, yenilikler ortaya çıkarmış, eski, ana yol unutulmuşdur. Bu acıklı hâli görerek, içim sızlıyor. Bu çöküntüyü, yüksek kapınızdaki hizmetcilerinize duyurmak istedim. Böylece, yüreğimdeki sıkıntıyı gidermeği düşündüm. Bilemiyorum ki, o yüksek evlâdın hizmetinde, nasıl kimseler bulunmakdadır? Mübârek meclisinizde ne çeşit adamlar yer almakdadır?




9 Temmuz 2010 Cuma

Tohumsuz Meyve Ne Mümkün?




Sana bir yerden bir suçlama gelirse, mutlaka zulmettiğin birisi zahmete düşmüş, beddua etmiştir. (Kimse hakkında bir suçlamada bulunmadıysan) başka çeşit bir kusur işlemişsindir. Tohum ektin. Nasıl olur da meyve vermez?


İstemenin Esrarı





8 Temmuz 2010 Perşembe

Mi'rac Gecesi

Receb-i şerîfin 27'nci gecesi "Mi'rac gecesi"dir.

Yatsı namazından sonra 12 rek'at "Hacet namazı" kılınır. Beher rek'atte Fâtiha-i şerîfeden sonra 10 İhlâs-ı şerîf okunur.

Namaza niyet: "Yâ Rabbî, rızâ-i şerîfin için niyet eyledim namaza. Bu gece yedi kat gökleri ve bütün esrârını göstererek muhabbetin ile müşerref kıldığın sevgili habîbin Resûl-i Zîşan Efendimiz hürmetine ben âciz kulunu afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne ve rızâ-i ilâhîne mazhar eyle, Allâhü Ekber."


Namazdan sonra:

4 Fâtiha-i şerîfe,

100 defa:


"Sübhânallâhi vel-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azıym"


100 İstiğfâr-ı şerîf,

100 Salevât- şerîfe okunup duâ yapılır.


Bu namazda, İhlâs-ı şerîfeler 100'er adet okunursa veya bu namaz 100 rek'at olarak kılınırsa; bunu yerine getiren mü'min huzûr-i ilâhîye namaz borçlusu olarak çıkmaz.


Mi'rac gecesinden sonraki gün, mutlaka oruçlu olmalıdır. O gün öğle ile ikindi arasında 4 rek'at namaz kılınır. Her rek'atte Fâtiha-i şerîfeden sonra

5 Âyetü'l-Kürsî,

5 "Kul yâ eyyühel-kâfirûn...",

5 İhlâs-ı şerîf,

5 "Kul eûzu birabbil-felak...",

5 "Kul eûzu birabbin-nâs..."

okunur.



-Mirac Kandilimiz mübarek olsun-




6 Temmuz 2010 Salı

İhtiyaçlı Olmak Gafletten Uyandırır

Nice ihlas sahibi vardır ki ağlar, sızlar dua eder. İsteyişindeki içtenlik dumanı da göklere yükselir. Suçluların sızlanmasındaki bir ödağacı kokusu bu güzelim gök kubbenin yücelerine ulaşır. Bunun üzerine melekler Allah'a sızlanmaya başlar: ''Ey her duayı kabul eden, ey sığınılan Allah. Mümin kulun yalvarıp duruyor; onun Senden başka dayanağı yok. Sen yabancılara bile ihsanda bulunursun. Her iştah sahibi Senden diler.''


Allah(cc) buyurur ki, '' Bu onu horlayıp aşağılamak için değil; ona istediğini geç vermem onun faydasınadır. İhtiyacı onu gafletten uyandırdı; bana çevirdi. Saçından tuttu çeke çeke benim tarafıma getirdi. Dileğini hemen verirsem yine döner; o (dünyevi) oyuncağa kapılır, gaflete boğulur gider. Gerçi ''Ey sığınılan ve düşkünlere yardım eden Allah'' diye gönlü kırık, perişan bir halde ağlayıp sızlanıyor; ama, bırak ağlayıp sızlasın. Bana onun sesi hoş geliyor. Onun '' Ey Rabbim'' demesinden ve tek tek sırlarını söylemesinden hoşnut oluyorum. Yalvararak, başından geçenleri anlatarak bana her çeşit dil döküyor.''

İstemenin Esrarı

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Yaşattıklarınla Anılırsın!






Her zaman yasadıklarınla değil; yaşattıklarınla anılırsın. Ve sakın unutma, ne yaşattıysan elbet birgün yaşarsın...!






3 Temmuz 2010 Cumartesi

Yiyiniz İçiniz; İsraf Etmeyiniz

Yediğinden ve içtiğinden, hamd meyvesi çıkarmayan, şükür üretmeyen bir insan "israf eder." Aldığı malzemeyi yerinde kullanmamış olur. Tükettiği hammaddeye hak ettiği işlemi uygulamadan boşa harcamış olur. Kelimenin tam anlamıyla israf eder. Yediğini içtiğini israf etmekle kalmaz, kendi varlığını da boşa çıkarır. Kâinatın çarklarının hep beraber katıldığı "son ürün"e ancak ubudiyetiyle değer katabilir insan. İnsandan beklenen zaten budur; başkası değil.


Bu yüzden, "yiyiniz, içiniz; israf etmeyiniz" ifadesini, "yiyiniz, içiniz ama çok yemeyin, çok içmeyin" diye anlamak doğru olsa da yeterli değildir. Çünkü insan "az" yiyip içse de israf edebilir. Az da olsa yediğinden içtiğinden şükür çıkarmıyorsa, yediğini içtiğini boşa yemiş içmiş olur. Kendine gelen hammaddeden daha değerlisini üretmeyerek, yiyip içtiğine de kendine de yazık etmiş olur. Ayeti, "Yiyiniz, içiniz ve yediğinize içtiğinize şükredin, yiyip içtiğinizden ubudiyet üretin" diye de okunmalı, değil mi?

-Senai DEMİRCİ-

2 Temmuz 2010 Cuma

Ahiretteki Mukabele


Cenab-ı Hakkın Ahirette sana nasıl mukabele edeceğini merak ediyorsan, yaratılmışlara nasıl davrandığına bak!


Yarın Cenab-ı Hakkın size nasıl muamele etmesini istiyorsanız, bugün Cenab-ı Hakkın yarattıklarına öyle muamele ediniz.

Serdar Tuncer


1 Temmuz 2010 Perşembe

Bakmak ve Görmek



Güzellik baktığın şeyde değil, bakışında olmalı. Güzel olan, yüz gözünün gördüğü değil, gönül gözüyle gördüğündür...