31 Ekim 2011 Pazartesi

Ne Söylüyor, Ne Yapıyoruz



Şekik Zahid rh. şöyle der:

İnsanlar bazı işlerinde sünnet'e şöyle muhalefet ederler:


~Allah rızkımıza kefildir derler, fakat bir şeyler biriktirmedikçe kalpleri tatmin olmaz.


~Ahiret, şüphesiz dünyadan hayırlıdır derler, ama mal biriktirdikerini ve Allah yolunda infak etmediklerini görürsün. Sanki onlar bu dünyaya Rablerinin rızasını, ahiret yurdunu kazanmak için değil de, sadece günah yüklenmek için gelmişler.


~Bir gün mutlaka öleceğiz, kurtuluş yok derler, sonra da akıllarına hiç ölüm gelmeyen kimselerin, dünya ehlinin yaptıklarını yaparlar.



26 Ekim 2011 Çarşamba

Gurbet ve Yine Gurbet



''Kurtulamam üç nesnenin elinden
Biri firkat biri gurbet biri aşk
Üçü bilmez birbirinin halinden
Biri firkat biri gurbet biri aşk...''





23 Ekim 2011 Pazar

Vuslata Vesile Olan Günah ve Uzaklığa Sebep Olan Taat



Cenab-ı Hak çok defa sana taat kapısını açar da kabul kapısını açmaz. Bazen de işlediğin bir günah, seni Hakk'a eriştirir.



Eşyaların suretlerine değil hakikatlerine nazar etmektir. Zira taatın sureti, ihlası bozan bir takım afetleri içerdiğinden kabulü iktiza etmez. Günahın sureti(dış görünüşü) de bazen Hakk'a yaklaşmaya ve ulaşmaya sebep olur; uzaklaşıp kovulmayı gerektirmez. Hatta bazı günahlar vardır ki sahibini cennete sokar.



Taat dairesinde bazen kabül kapısının açılmaması, taatin ucb ve riyayı gerektirmesinden, kulun taate güvenip kibirlenmesinden, günahkarı hor görmesinden dolayıdır. Bunlar ihlası bozan taat afetleridir.



Bazı günahların vuslata ulaştırması ise günah işleyenin mağfiret kapısına sığınmasına, özür dileyip nefsini kötülüyerek saf ruhları yardıma çağırmasına sebep oluduğundandır.


Ataullah İskenderi (ks.)

17 Ekim 2011 Pazartesi

Üzüntün, Bilmediğinden



Cenab-ı Hakk'ın vermemesinden dolayı üzülmen Cenab-ı Hakk'ı bilmediğindendir.



Vermesi de vermemesi de Cenab-ı Hakk'ın iki büyük nimeti olduğu için her iki halde de zevk ve sefa almak gerekir. Verilince rahatlamak, vermemesiyle elemlenmek ilahi tecelliden habersiz olmaya delil olur. Çünkü, Cenab-ı Hakk dünyevi istekleri/fani olanı vermemekle/vermemesi/ baki olana sevk etmek içindir.



-Hikem-i Atâiyye-
Atâullah İskenderi


12 Ekim 2011 Çarşamba

İsyan Etmişim



Aya öfkelenmişim ben,
İşte böyle kapkaranlık bir gece olmuşum.
Padişaha kızmışım,
Çırılçıplak bir yoksul olmuşum.

Güzeller sultanı gel demiş,
Evine çağırmış beni.
Ben bir yolunu bulmuşum,
yola baş kaldırmışım.

Sevgilim baş çeker, naz ederse,
gamlara atar, kararsız korsa beni,
bir kez olsun ah demem, inad için.
Ah'a da kızmışım ben.

Bir bakarsın altınla aldatırlar beni o.
Bir bakarsın şanla şerefle aldatırlar beni.
Oysa altın falan istemiş değilim ondan,
şanla şerefe hele çoktan boş vermişim.

Ben bir demirim,
mıknatıstan kaçıyorum.
Bir saman çöpüyüm ben,
mıknatıslara yan çizmişim.

Ben öyle bir zerreyim ki,
bütün âleme isyan etmişim.
Havaya, toprağa isyan etmişim,
Ateşe, suya isyan etmişim.
Altı yöne isyan etmişim.
Beş duyuya isyan etmişim.

Hava, toprak, ateş, su da neymiş ki,
altı yön de neymiş,
beş duyu da ne.
Benim için hiç bir şey umurumda değil.






10 Ekim 2011 Pazartesi

Yağmur





İyi ki bilmiyor kalabalıklar
Yağmura bakmayı cam arkasından
İnsandan insana şükür ki fark var
Birine cennetse birine zindan
İyi ki bilmiyor kalabalıklar







6 Ekim 2011 Perşembe

Aşıkların Ahvali

İbn Ebu’l Havari Hazretleri anlatıyor:


Bir gün Ebu Süleyman Darani Hazretlerinin huzuruna vardım. Gördüm ki pek çok ağlıyor, şaştım ve sebebini sordum.



Dediler ki:



‘’Ya Ebu’l Havari, gece karanlığı bütün ufku kaplayıp gafil gözler tecelli nurundan kapandığı ve her dost dostuyla yalnız kalarak vuslat neşesine daldığı zaman muhabbet ehlinin tam bir incelik ve hassasiyetle azaları yumuşar, hasret gözyaşları yüzüne akmaya, çenelerinden damlamaya başlar. İşte o vakitte Cenab-ı Hak Hazretleri Cebrail’e iltifat eyleyip buyurur ki:



Yeryüzünde her kim benim sözümle tatlanır, zikrimle rahatlarsa ben onların odalarındaki hasretli hallerini bilirim, aşıkça inlemelerini işitirim. Doğruca içlerine in ve onlara de ki: Ey Aşıklar, siz sevdiğini üzen bir sevgili gördünüz mü? Hiçbir dost dostuna azap eder mi? Karanlık gecelerde ilahi divanına sığınanları azarlayıp suçlar mı? Bu Cenab-ı Hakk’ın şanına yakışır mı? Zatı ulûhiyetime kasem ederim ki, yevm-i kıyamette huzuruma geldiklerinde izzetli yüzümden yetmiş bin perdeyi kaldırarak arz-ı cemal ederim.’’
Artık ben nasıl ağlamayayım?



Atâullah İskenderi




Ez cümle, burada ifade buyurduğu: Aşık zatlardan, Sadık zatlardan, Arif zatlardan, has kullardan bizleri ayırmasın ki, o birlikteliğin yüzü suyu hürmetine onların halleriyle bizler de hallenelim. Biz de o gecelerin aşıklarından olalım, lütfedilen manaya nail olan seçkin kullarından olalım. Cenab-ı Hak her iki cihanda da bizi kendileri için korku ve hüzün yoktur dediği kullarından ayırmasın.




1 Ekim 2011 Cumartesi

Has İsim

Varlığın Tacına dair,


Ya (M...!)

Noktalı yerde O'nun ismi, has ismi... Mukaddes has isim... Yani mukaddes isme, nida siğasıyla hitap ediyordum.

-Onu çıkar oradan, buyurdular; Allah'ın Resulune, has ismiyle ve nida sığasıyla hitap olunmaz.


-Niçin efendim?


-Haya meselesi!.. Allah(c.c.) bile kur'anında, Sevgilisine, has ismiyle nida ederek hitap etmedi.


Büyük bir sır karşısında yandım, kül oldum. Bizzat Allah'ın haya gösterdiği sır...


-Kur'anın hiç bir yerinde böyle bir hitap yok mu?


Kısa ve sert:


-Hiç bir yerinde!


Gerçekten -de ki- manasına -gûl- kelimesiyle başlayan bir çok ayette, bu hitaptan sonra isim gelmediği, gözümün önünden geçiverdi. Buna karşılık, bir çok tefsircinin -ya M...!- diye kullandıkları klişelerdeki kabalık içimi burkuttu.''





Necip Fazıl kısakürek ve Abdülhakim Arvasi(ks.) arasında geçen bir diyaloğ