1 Eylül 2010 Çarşamba

Zekât Böyle Anlatılır :)

İhtiyaç sahibi fakir bir adam, hayli varlıklı akrabasını ziyaret ederek ondan kendisine olan borcunu ödemesini ister. Zengin akraba şaşkındır. Çünkü bu adamla şimdiye kadar hiç alacak verecek ilişkisi olmamıştır. Ne borcuymuş bu? diye çıkışır. Beriki istifini bozmadan cebinden çıkardığı bir kağıdı, ''işte senedi burada!'' diyerek önüne koyar. Kağıtta şunlar yazmaktadır:


''İşbu emre muharrer senet mukabilinde nisap ölçüsünün üzerinde para ve mal varlığımın kırkta birinden falanca akrabamın hissesine düşen miktarı bir sene içinde aynen veya nakden ödeyeceğimi, ihtilaf vukuunda Mahkeme-i Kübrâ'nın hükmüne razı olacağımı beyan ve kabul ederim.''


Zengin adam kendisinden zekat istendiğini anlamıştır. ''İyi ama, bu senedin altında benim imzam yok. Üstelik böyle bir söz verdiğimi de hatırlamıyorum.'' diyerek yan çizmek ister. İhtiyaç sahibi kişi, '' Hatırlamayabilirsin der, çünkü aradan çok uzunca zaman geçti. Biz bu sözleşmeyi Kâlû Belâ'da yapmıştık.''


Zekâtın her yıl nisap miktarını aşan mal varlığından verileceğini, birinci dereceden olmamak kaydıyla akrabaya öncelik tanımanın efdaliyetini, diğer ibadetler gibi zekâtın da Allah Teâla'ya bağlılık iddiamızı ispatladığını, terk veya ihmal etmemiz halinde sorumlu tutulacağımızı nükteli senet, en çok da ''borç'' vurğusuyla dikkat çekiyor.


Zira, fakire yapılan bir ikram değildir zekat. Mükellef için borç, müstehak olanlar için bir haktır. Dolayısıyla vermesi gerektiği halde zekat vermeyenler, Allah'ın bir emrini yerine getirmemek yanında fakirin hakkını gasp etmiş olurlar.