27 Mayıs 2010 Perşembe

Âmin

Âmin kelimesi bütün alimlerin ittifakı ile kuranı kerimden değildir. Çünkü: asıl mushafta yazılmamıştır.

Lakin, okuyan kişinin Fatiha-i Şerife'den sonra ayrı olarak (-fatiha suresiyle arasında fasıla vererek) amin demesi sünnettir.Bu mevzuda Efendimiz şöyle buyurdular:


Bana cibril Aleyhisselam, fatiha suresinin okumasını bitirdiğimde bana âmin demeyi öğretti. ve -fatiha suresinden sonra- Âmin demek sanki kitabı hatmetmek gibidir, buyurdu.


Bu hadisi şerifi Hz. Ali (ra) rivayet etti ve açıklamasında şöyle buyurdu:


Âmin, cenabı Allah'ın mührüdür. Onunla kulunun duasını mühürleyip tasdik etmektedir. Hz. Ali tefsir ettirler. Mühür, mühürlenen şeye herhangi bir şeyin müdahalesine ve orada tasarrufda bulunmasına mani olur. Âmin (duası da) kulun duasına hıyanetin girmesine manidir.


Veheb (ra) şöyle buyurdu: Ondan Âmin'in her harfinden bir melek yaratılır. Ve Melekler: ''Allah'ım! Âmin diyeni mağfiret et, günahını bağışla'' diye dua ederler.


Hadisi Şerifde Efendimiz(sav) Hazretleri şöyle buyurdular: Dua eden ve Âmin diyen kişi(duanın feyz ve bereketinde ortaktırlar). Bu manada Cenab-ı Allah şöyle buyurdu: ''Duanız kabul olundu. Siz yine istikamette devam edin ve kendini bilmeyenlerin meslekine uymayın. - Yunus/89-


İmam -ve leddalîn- deyince, siz âmin söyleyin. Çünkü meleklerde bunu söylerler. Kimin âmin söylemesi meleklerin âminine muvafık olursa -denk gelirse- onun geçmiş günahları bağışlanır.


Buradaki muvaffakiyet- yani denklik- zamanın muvafık olması denildi. Bir rivayette de ihlasta denildi. Meleklerin ihlasına uygun olması lazımdır. Bir teveccühdür.