31 Mayıs 2010 Pazartesi

Dili Tutmak

Hasan Basri'nin (rahmetullahi aleyh) anlattığına göre; eskiler şöyle derlerdi:


''Düşünceli insanın dili kalbinin arkasındadır. Düşünceli bir insan bir söz söylemek isteyince önce kalbine başvurur. Eğer söyleyeceği söz lehine ise söyler, yok eğer aleyhine ise susar. Fakat cahilin kalbi dilinin arkasında olduğu için ağzına geleni hemen söyleyiverir.''



Peygamber efendimiz(sav) şöyle buyurmuştur:

''Diline hakim olana, evi geniş olana ve günah işleyince ağlayana ne mutlu!''



30 Mayıs 2010 Pazar

İnsanların Helakı


Beyazid-i Bistâmi ks. hazretleri şöyle buyurmuştur:



İnsanların helaki iki sebepledir:

''Biri insanlara hürmet etmemek, diğeriyse Hakk'a minnet etmemektir.''



27 Mayıs 2010 Perşembe

Âmin

Âmin kelimesi bütün alimlerin ittifakı ile kuranı kerimden değildir. Çünkü: asıl mushafta yazılmamıştır.

Lakin, okuyan kişinin Fatiha-i Şerife'den sonra ayrı olarak (-fatiha suresiyle arasında fasıla vererek) amin demesi sünnettir.Bu mevzuda Efendimiz şöyle buyurdular:


Bana cibril Aleyhisselam, fatiha suresinin okumasını bitirdiğimde bana âmin demeyi öğretti. ve -fatiha suresinden sonra- Âmin demek sanki kitabı hatmetmek gibidir, buyurdu.


Bu hadisi şerifi Hz. Ali (ra) rivayet etti ve açıklamasında şöyle buyurdu:


Âmin, cenabı Allah'ın mührüdür. Onunla kulunun duasını mühürleyip tasdik etmektedir. Hz. Ali tefsir ettirler. Mühür, mühürlenen şeye herhangi bir şeyin müdahalesine ve orada tasarrufda bulunmasına mani olur. Âmin (duası da) kulun duasına hıyanetin girmesine manidir.


Veheb (ra) şöyle buyurdu: Ondan Âmin'in her harfinden bir melek yaratılır. Ve Melekler: ''Allah'ım! Âmin diyeni mağfiret et, günahını bağışla'' diye dua ederler.


Hadisi Şerifde Efendimiz(sav) Hazretleri şöyle buyurdular: Dua eden ve Âmin diyen kişi(duanın feyz ve bereketinde ortaktırlar). Bu manada Cenab-ı Allah şöyle buyurdu: ''Duanız kabul olundu. Siz yine istikamette devam edin ve kendini bilmeyenlerin meslekine uymayın. - Yunus/89-


İmam -ve leddalîn- deyince, siz âmin söyleyin. Çünkü meleklerde bunu söylerler. Kimin âmin söylemesi meleklerin âminine muvafık olursa -denk gelirse- onun geçmiş günahları bağışlanır.


Buradaki muvaffakiyet- yani denklik- zamanın muvafık olması denildi. Bir rivayette de ihlasta denildi. Meleklerin ihlasına uygun olması lazımdır. Bir teveccühdür.





25 Mayıs 2010 Salı

Kelime-i Tevhid

Çok sayıda insan hayatı boyunca şehadet cümlesini -La ilahe illallah- dile getirdiği halde, günahları yüzünden ömrünün sonunda imansız kalarak neûzubillah, dünyadan kafir olarak ayrılır. Bundan daha büyük bir musibet olabilir mi?

Bir adam düşününüz ki, tüm ömrü boyunca müslüman olarak yaşadığı halde kıyamet günü, kafirler arasında haşredilir. Bu kelimenin tam anlamı ile hayal kırıklığı sebebidir. Çünkü kiliseden veya ateşperest mabedinden çıkarak Cehennem'e giren kimsenin akibeti hayal kırıklığı sebebi değildir. Asıl hayal kırıklığı uyandıracak akıbet mescidden çıkıp Cehennem'e atılmaktır.


Böyle bir akibetin tek sebebi insanın işlemiş olduğu günahlar ve gizli bir biçimde zimmetine geçirmiş olduğu haramlardır. Nice kimseler vardır ki, zimmetine haram geçirince: ''bunu şimdi kullanayım da sonra sahibine geri veririm veya onunla helallaşırım!'' der, fakat hak sahibinin rızasını almaya fırsat bulamadan ölüverir.


Yine öyleleri var ki, karısının kendisinden boş olmasına yolaçacak bir davranışta bulunduğu halde: ''çocuklarımız var, o'ndan nasıl ayrılırım?'' diyerek onunla birlikte yaşamaya devam eder ve ısrarla haram işlerken eceli gelir de ölüverir. Belki de bu yüzden imansız gider.

Buna göre: aziz kardeşim, ölüm anı gelip çatmadan dikkatli ol ve davranışlarını hakka uygun hale getir. Çünkü ne zaman öleceğini bilmezsin. Ömür kısa, buna karşılık imansız ölünce duyulacak olan hayal kırıklığı ve pişmanlık uzun vadelidir. Buna göre sık sık -La ilahe illallah- demelisin




23 Mayıs 2010 Pazar

İrhasat


Peygamberlerin henüz peygamberliklerini ilan etmeden evvel, peygamberliklerinin temellerini kuvvetlendiren, çocukluk veya gençlik devrelerinde harikulade hallerin görülmesidir. Bu olaganüstü hallere irhasat denir.


Hz. İsa'nın beşikte konuşması gibi. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav.)me bulutların gölge yapması gibi. Bu olay, Şam'a yapılan ticaret yolculuğu sırasında vuku bulmuştur.




22 Mayıs 2010 Cumartesi

Tek Sebep Sensin!


İnsan bir kuyuya düştüğünde, itenin ne önemi vardır ki. Onu en çabuk şekilde dibe götüren, kendi ağırlığıdır.







20 Mayıs 2010 Perşembe

Mihnet ve Acı


Mihnet ve acı insanı bulunduğu mertebeden aşağı indirmez. Bilakis başa gelen bela ve musibeti kadere rıza ile karşılamak iyi akibetlere vesile olur.




İnsana gelen bela ve sıkıntılar, kalbi aydınlatır. Bela ve musibet zamanında tecelli-i ilahi meydana geldiği için kalb genişler.




19 Mayıs 2010 Çarşamba

Muhabbet olsun

Sevgi emek ister, sevgili muhabbet etmek ister. Muhabbete de hizmet gerek.

Muhabbeti istiyorsan sevdiğine adım adım yaklaş, onun adımlarını saymadan ve beklemeden.

Ona hizmet et. Elinle, ayağınla, dilinle, gözünle, kulağınla, aklınla ve tabii ki gönlünle.

Muhabbet yolundaki taşlara dikat et.

Sevgi gönülden doğar, akılla beslenir büyür.

Akıl sevgiyi beslemezse o sevgi kısa sürede ölür gider.

Evlilikte gönül ve akıl işbirliği çok önemlidir. Gönül ve akıl el ele verirse sevginiz hiç azalmaz, gün geçtikçe artar.

Sevdiğin neden hoşlanır, nasıl mutlu olur, neye kızar, niçin kırılır, onun için ne yapman lazım. Nerde hata yapıyorsun? Sor soruları, bul cevabı, yap hizmeti, bakalım sevgi ölüyor mu?

Yuvasında sevgi isteyenler için işte size kırk adımda muhabbet.

''Eşimle muhabbet edemiyoruz'' diyenlere rehber bir kitap.

Muhabbetiniz bol olsun diye...


Sevdiği için gurur ve kibrini kırabilen ve kalp yoldaşının kıymetini bilen herkese ithaf olunur.


Sema MARAŞLI

(40 Adımda Muhabbet Olsun)



Bu kitapta, Ferhat ile Şirin' in paylaştıkları hayatlarında yapabilecekleri küçük değişikliklerle, belki de hayata bakış açısı ile, neleri yakalayabilecekleri hakkında karşılarındaki yaşam koçundan öğütler almaktalar. Şiddetle tavsiye edilir! :)

18 Mayıs 2010 Salı

Vefa

Vefâ nedir, bilir misin?


Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır.


Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır.


Vefâ ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.

16 Mayıs 2010 Pazar

Yusuftan Öte Söz Yok


“Züleyha Yusuf’a bir mektup yazmaya başlayınca “Yusuf“diye başladı,”Yusuf” diye bitirdi. Gördü ki hitaptan öteye geçemedi. Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam yok. Ve Züleyha’nın lügatinde “Yusuf”tan öte sözcük yok.” !





10 Mayıs 2010 Pazartesi

Nefs, Kalb, Ruh ve Sır

Dünyevi nefis dünyevi olan heva ve hevesine tapar. Cenab-ı Allah buyurduğu gibi:

''Ya şimdi baksana o kimseye ki, ilahını hevası ittihaz etmiş, Allah da onu bir ilim üzerine şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de bir perde çekmiştir; artık onu Allah'tan sonra kim yola getirir? Hala düşünmez misiniz?'' Casiye/23

Uhrevi olan kalb, Rabbinin cennetine girebilmek için Ona ibadet eder. Cenab-ı Allah buyurduğu gibi:

''Her kim de Rabbinin makamından korkmuş ve nefsi, hevadan nehy eylemiş ise muhakkak cennettir onun varacağı!'' Naziyat/40-41


Ruh-i Kurbi, Allah'a yaklaşan ruh, Cenab-ı Allah'ın indinde iyi bir kul olmak ve Ona yaklaşmak için ibadet eder. Allah'a yakın olan ruh için Cenab-ı Allah:

''Şüphesiz muttakiler cennetlerde nur içinde. Sadakat meclisinde, kudretine nihayet olmayan bir şeyhinşah'ın huzuru kibriyasında!'' Kamer/54-55


Huzura eren sır ise Hak Teala ve Tebareke Hazretlerine ibadet eder. Sadece Onu ister. Cenab-ı Allah, peygamberi (sav.) Hazretlerinin diliyle şöyle buyurdu:


''İhlas benim ile kulum (Muhamed Mustafa sav.) arasında bir sırdır. Benim iznim olmadan ona hiçbir mukarreb Melek ve mursel Nebi güç getiremez.''

2 Mayıs 2010 Pazar

Karınca Ve Lens

Yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kız vardı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı. Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına. Tüm korkularına rağmen, genç kız azimliydi. Emniyet kemerini taktı, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı.

Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla genç kızın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu.

Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkansızdı. Lens, yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve genç kız artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içindeydi genç kız, lensini bulması için Allah’a dua edebilirdi yalnızca. Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı “Allah’ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et”.


Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri “Aranızda lens kaybeden var mı?” diye bağırdı. Genç kızın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.


Eve döndüklerinde genç kız lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazacaktı:


“Allah’ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım”.


“BU YÜKÜ NİYE TAŞIYORUM” dememeli.



Kaderi ve kısmeti kabullenmeli, seve seve gönülden teslim olmalı, Rabbim bana bunu yaşatıyorsa bir hikmeti vardır demeli, rıza göstermeli...